31 Mart 2013 Pazar

KOMŞU KOMŞUNUN

 

Duyduk duymadık demeyin. Bugün itibariyle balkon sezonumu açmış bulunmaktayım. Bu sabah uyanır uyanmaz penceremden yansıyan günışığını fark ettiğim anda karar vermiştim gece balkonda kitap okuma seanslarımın başladığına. Gün boyu heyecanını hissettim bu anın.

Evde oturmak olmazdı güzelim bahar havasında. Taksim’e attım kendimi önce. Sizi bilmem ama ben Taksim’in kitapçılarını severim en çok. Hele sokak aralarında saman yapraklı eski kitapların olduğu dükkanlara girdim mi zaman geniş zaman olur, unuturum dakikaları.

Akşamın kitabı işte bu gezinti sırasında belli oldu. Ece Temelkuran’ın bir kitabı.. “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” Bravo, tam benlik işte. Kafam karışık çünkü çoktandır. Hep öyleydi belki de… Ama bu defa teşhisi koydum kendime. Minik bir reçete bile yazdım hatta… Daha çok kitap, daha çok kendine vakit, daha çok açık havada yürüyüş falan filan..

Kitap da belli olunca akşamki balkon sefasının heyecanı arttı haliyle. Eve gelir gelmez balkona attım kendimi. Keyfine düşkün olanlardanım ben… Bir ön temizliğin ardından masa çıkarılır,  mevye çayı hazırlanır, okuma lambası oturtulur baş köşeye.. Ece de geldiğine göre anlatmaya kafa karışıklığımızı, her şey tamam…

İstisnasız her kitaba başlarken heyecanlanırım. Yazar başlayınca anlatmaya engel olamam heyecanıma. Bu yüzden tutkudur okumak… Arada sorarlar” neden okuyorsun yahut neden yazıyorsun?” diye. Zor değil cevabı… Yazasım ya da okuyasım geliyor da ondan…

İşte böyle bir tutkuyla başlıyorum kitaba. İlk iki sayfayı bitiriyorum… Hop o da ne? Karşı komşum en üst kattan sokaktaki anneannesine sesleniyor. Zamanlama muhteşem. Yaşlıya saygı, komşularla iyi geçinmek, insan sevgisi.. Yalan oluyor bütün güzel dileklerim.. Kısa sürer sanıyorum, olmuyor… Metrelerce mesafeden sohbet ediyorlar gayet. Sokaktaki genç adamda katılıyor bu senfoniye. “Dayı” oluyormuş kendisini sonradan öğreniyorum. “Banane akrabalık ilişkinizden.”diye bağıracağım, olmuyor…  Sabır testini başarıyla atlayıp balkon keyfimden taviz vermeden devam ediyorum okumaya..

Şimdi bu satırları yazarken kitabı sağ sağlim bitirmiş bulunmaktayım. Ece Temelkuran sustu. Çok derin bir sessizlik ve karışık hisler bıraktı masama. Her kitaptan sonuç çıkarmak ilkokul ödevlerinde geçerliydi, gerçek hayatta ille de gerekmiyor bir sonuca varmaya…

Demek ki neymiş…

Komşu komşunun sessizliğine muhtaçmış azizim…

29 Mart 2013 Cuma

KİMLE BARIŞALIM?




İnsana ve topluma dair konularda kullanılan dilin çok önemli olduğuna inanıyorum. Basit gibi görülen küçük detaylar hayatımıza yerleşen gerçeklikleri ifşa ediyor aslında. Bundan dolayı “bayan” değil “kadın” inadım aslında. Bu başka bir konu tabi ki.

 

Açıkça ilan ediyorum: Bu ülkede “Kürt Sorunu” yoktur. Hiçbir kuvvet bana aynı sofrada yemek yediğim Kürt arkadaşımı “sorun” olarak kabul ettiremez.

 

Barışın nasıl sağlanacağı tartışılıyor yıllardır. Hiçbir iktidar bu ülkede mutlak barışı, huzuru sağlama gücünde değildir. Bunu sağlayacak olan sokaktaki vatandaştır ve bu halk herkesle barışmak zorundadır.

 

Aynı işyerinde çalıştığı, birlikte ürettiği Kürt, Laz, Alevi arkadaşına önyargılarından kurtulmak zorunda bu halk. Sıra arkadaşıyla barışmalı liseli genç. Evlerimizde sağlamalıyız barışı. Kaynanasıyla barışmalı küs gelinler. Eşiyle barışmalı tüm erkekler. Küs dostluklar kalmamalı ülkemde. Biri “ben Hristiyanım, ya da Ateistim” derken en yakın arkadaşına düşünmemeli tepkisini.

 

Önyargıları yakıp yıkmalı. Atmalı çöpe şimdiye kadar kullanılan öfke dilini. Genellemelerden kurtulmalı… “Şu ilin insanları doğru değil” dememeli hiç kimse. Barış birlikte oturduğumuz sohbet ettiğimiz arkadaş masalarında başlamalı. Evlerimizin içinde yükselecek önce barışın sesi unutmamalı.